DOMUZLARIN EVİ
Ekonomik göstergelerin dibe vurduğunu gören küçük oğul hayatta kalabilmek için ‘domuzların barakalarına’ taşınır. Bu resim yaratılışın başlangıcındaki dünyanın karanlık ve karmaşık hali gibi etkiliyor. Yabancının evindeki yaşanmış acılar karanlık gözyaşı damlaları gibi resmin içine dökülmekteler. Geçmişi küçük oğlu bir sonraki durakta da sıkı sıkıya bağlamıştır. Bu zor durumunda ona ümit verecek bir umut ışığında ufukta görünmemektedir. Burada insan tamamen kendi başına yalnız kalmıştır. Bu durumda bulunan bir kişi için her türlü güzellik bile sürgün gibi görünür. Böyle bir durumda hayatta kalmak için mücadele etmeyi deneyen herkes aşağılık kompleksinin etkisinde kalır.
Benim eşim bir sosyal hizmetler uzmanıdır ve Hamburg şehrinde evsiz bekâr insanlara gündüz ikamet olanağı sağlayan bir misafirhanede çalıştı. 1986 yılının kış mevsimi Almanya’da inanılmaz derecede uzun bir süre çok soğuk geçti. Hafta boyunca termometre eksi 10 ile eksi 20 derece arasında kaldı. Bir akşam eşimi çalıştığı işyerinden saat 23’e doğru aldım. Misafirhane kapanmak üzereydi. İki veya üç paltoyu üst üste giyinmek suretiyle örtünmüş şekiller usulca o soğuk kış gecesinin içine doğru süzülerek yatacakları yerlere doğru gittiler. Bu yerler genellikle bir sıcak hava üfleyen borunun yakını, bir otoparkın içi ya da bir sığınma evidir. Bütün geceyi şehrin soğuk caddelerinde tek başına yürüyerek geçirenlerde var. Bu kişiler kaybedenler gurubuna dâhildirler. O zaman şunu anladım ki, bir insan hemen hemen bütün zor şartlara bile alışabilmekte, aşırı zor durumlarda yaşamaya devam ettikçe daha fazla teslimiyetçi olmakta ve hatta onurunu bile kaybedebilmektedir.
Küçük oğul da herhangi bir zamanda domuzların evi kalıyor. Domuzların barakalarında birçok takma ad vardır, çünkü orada çok çeşitli insanlar oturmakta ve hislerine göre adlandırılmaktadırlar. Domuzların evi bir diğer anlamda kendi amacının evi, yalnızlık evi, ümitsizlik evi, pornografi evi, istismar evi, açlık evi, korku evi, yalan evi, cimrilik evi, dert evi ya da can sıkıntısı evidir. Domuzların evi öyle bir yerdir ki, insanoğlu orada hazırlanmamıştı. O nedenle bu yer, insanı etkisiz hale getirerek uyuşturmakta ve kaskatı bir durumda tutmakta; taa ki kişi o evin kiracısı olana kadar.
Küçük oğul bir Yahudi’ydi. Yahudi inancına göre domuz kirli bir hayvandır ve bu bilgi çocukluğundan itibaren genç adama bildirilmişti. Domuz güden kimse Yahudi olmasaydı, domuz eti yiyebilir ve diğer insanlarla kontak kurabilirdi. Bunu da ancak Yahudi olmayan halklar ve putperestler yapıyordu.
Bütün bunlara rağmen küçük oğul domuzları gütmeye ve onlarla birlikte yaşamaya hazırdır. Bu insanın alçalabileceği en düşük seviyedir. O kendisi gururunu, inançlarını ve onurunu sosyal yaşantısındaki düşüşün seyrine teslim etmiştir. Her hangi bir zamanda onun memnuniyetle başkalarına vermiş olduğu bu domuzların yediği yiyecekleri insanlar ondan esirgiyordu.
Birazcık yiyecek için küçük oğul her şeyi yapmıştı. Zorba bir adamın birazcık bağışlaması için kadınlar ellerinden gelen her şeyi yapmaktadırlar. Bazı erkekler hoş görünümlü bir kadının birazcık onayını alabilmek için kendisini bile teslim etmektedirler. Patronundan birazcık daha fazla para kazanabilmek için gece gündüz demeden çalışan çok insan var.
Önceleri küçük oğul babasının kendisini evde tutmak için konuştuğunu sanmıştı. O nedenle babasının sözlerini dinlemek istemedi. Fakat kendisini baştan çıkaran sesi dinledikten sonra gerçekten avucunu yaladı ve domuzların bulunduğu seviyeye kadar düşerek aşağılandı. Oğul olarak babasının otoritesi altında kalmak istemediğinde, domuz sürülerinin sahiplerinin egemenliği altına giriyordu.
Bir kaç yıl önce sanatçı Arno Backhaus’un misyoner aksiyonlarından esinlenerek küçük bir şehrin yaya kaldırımında bir deneme yaptım. Birçok insanın gelip geçmekte olduğu bir yeri seçerek oraya dilenci gibi oturdum.
Bu, Euro gelmeden önceki bir zamandı. Önümde bir tabak içinde bozuk paralarla duruyordu. Sermayem yaklaşık 60 DM’tı. Boynumda da bir levha vardı. Levhada şunlar yazılıydı:
BEN BOL HEDİYE ALDIM, BİRAZINIDA SİZ ALIN!
İlkönce bir polis gelip levhadaki yazıları okudu ve gülerek yoluna devam etti. Daha sonra halinden paraya ihtiyacı açıkça belli olan bir bayan yaklaştı. Tabaktan bir Mark alıp sonra yanağımdan öperek yoluna devam etti. Başka bir adam her tarafa iyice baktıktan sonra sordu: ‘ Gizli kamera nerede? ’
İnsanların çoğu bana bakarak ‘ben hediye almam’ der gibi geçip gittiler. Bir gurup genç yanı başıma oturarak benim gerçekte orada ne yapmaya çalıştığımı sordular. Bana miras veren zengin babamdan anlatmaya başladım. Sonra topluiğne başı kadar gözbebekleri ve döküntü elbiseleriyle kolayca tanınan bir uyuşturucu bağımlısı yaklaştı. Önüme oturdu ve yavaşça tabaktaki paraları alarak dişleriyle gerçekliklerini denemeye başladı. Önce bütün metal 5 Markları, sonra metal 2 Markları, metal 1 Markları ve en sonunda 50 Fenikleri. Sonra yüzüme bile bakmadan tekrar uzaklaşıp gitti. Uyuşturucuya yatırmak için tahrik edici bir tarzda, tabaktaki bozuk paraları yavaşça aldı.
Eğer çocukları mirasını çarçur ediyor, O’nunla birlikte olmak istemiyor ve hatta O’nu görmezden geliyorlarsa, Baba Tanrı’nın bu duruma ne kadar çok üzüldüğünü ilk olarak o zaman fark ettim. O’nun mirasını her gün çarçur eden kaybolmuş birçok oğul ve kızlarından ötürü Baba Tanrı’nın acısı inanılmayacak kadar büyük olmalı. Fakat Tanrı davranışlarında onları engellemiyor. Kendi çocuklarının özgürlüklerine saygı duyuyor, onlar bu özgürlüklerini nasıl doğru bir şekilde kullanacaklarını bilmeseler de.